Engellenen insanlar ve
yakınlarının dernekleşme çabaları, 90’lı yıllardan itibaren hız kazandı. Gelin görün ki, “ne
için dernekleşmeliyiz?” sorusuna net bir cevap verilemediği için ne o
gün ne de bugün süreci işletmek mümkün olamadı.
Sürecin işlememesi ve
olayın “nasıl yapılır?” tarafındaki
belirsizlik, nitelik olarak değilse bile nicelik olarak derneklerin çoğalmasını
da beraberinde getirdi.
Öte yandan engellerle, sorunlarla cebelleşen bireyin, sorunlarını
çözme konusunda çoğunlukla tek başına kalması, şu soruyu da gündeme getirdi,
getirmeye de devam ediyor ister istemez: “Ülke
çapında bunca dernek, bunca oluşum neden var?”
“Örgütlü Toplum” yapısını
örnek aldığımız gelişmiş ülkelerde, muhataba problemi aktarmanın bir kanalı
olarak algılanan ve o şekilde iş gören bu oluşumlara hükümetten bağımsız
kuruluş demek olan NON-GOVERNMENTAL ORGANIZATIONS (NGO) adı
verilmiştir. Dolayısı ile bu tür dernek ve oluşumların hükümetle yani
icranın başındakilerle ilişkileri olmadığı gibi, hükümete karşı daima protest
bir tavır içinde olurlar. İki tarafın terazinin aynı kefesinde yer alması,
eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü aksi halde şikâyet edeceğimiz makamla,
şikâyet edilenin aynı olması, taleplerin oluşması ve icraya dönüşmesinde
sıkıntılar yaratacaktır.
Başa dönersek, olması gerekenle
hayatın gerçeği ne yazık ki her zaman birbirini tutmayabilir. Önce tespitlerimizi ortaya koyalım.