12 Mayıs 2004 Çarşamba

Tereyağ ve Muhabbet

Çocukluğumun önemli bir kısmı babaanne ve dedemin yanında geçti. Genel “çocuk” tavrının aksine sütü çok severdim. İki ineğimiz vardı. Babaannem onları sağar, sağdığı sütleri satar ama mutlaka bana her gün tazesinden ayırmayı ihmal etmezdi.

Yayıktan tere yağ çıkarma işlemi bana çok büyülü bir şeymiş gibi gelirdi o zamanlar... Sabırla işlenmiş emek ürününü er geç verir, bir tere yağ topağı yüzeyde belirirdi. Yeter ki bıkmadan usanmadan gerekli emek verilmeye devam edilsin.

28 Nisan 2004 Çarşamba

"Beraber"

        Yalnızlığı ile baş başaydı yine… Hiç istemese de geçmişle olan irtibatını –en azından- belli bir seviyeye indirememişti.
     “Bugün” ve “yarının” bittiği yerde “dünün” başladığını fark edeli çok olmuştu. Hatta bu gerçeği fark ettiğinde anlamıştı ki, hayat yaşanmışlar toplamından ibaretti. Yaşamak da sadece nefes alıyor olmak değil, son nefeste “yaşadım ve gidiyorum” diyebilmekti.

13 Nisan 2004 Salı

Bir Engelli Olarak Sevmek/Bir Engelliyi Sevmek

Sevginin kutsallığına dair o bildik, basmakalıp şeylerden bahsetmeyeceğim, başlığa bakıp aldanmayın.
Sevmek, öznesi “vermek” olan ve insanoğlu var olduğundan bu yana söylene söylene bitirilememiş gayet uzun bir duygu cümlesi... İşin özünde “vermek” olunca insan gibi bir varlık için iş çetrefilleştiğinden dolayı, bir sevgiyi sürdürmenin ne kadar “özverili” bir durum olduğunu çok defa duymuşsunuzdur. Zor olan, emek isteyen her şeyde mutlaka tadılası bir şeyler vardır ve insanoğlu;
“sevmekten kim usanır?
sevmeye doyum olmaz;
hangi gönül uslanır,
sevenle oyun olmaz.”
gibi şarkılarda, şiirlerde bunu defalarca ifade etmiştir.