Çocukluğumun önemli bir kısmı babaanne ve dedemin yanında geçti. Genel “çocuk”
tavrının aksine sütü çok severdim. İki ineğimiz vardı. Babaannem onları
sağar, sağdığı sütleri satar ama mutlaka bana her gün tazesinden
ayırmayı ihmal etmezdi.
Yayıktan
tere yağ çıkarma işlemi bana çok büyülü bir şeymiş gibi gelirdi o
zamanlar... Sabırla işlenmiş emek ürününü er geç verir, bir tere yağ
topağı yüzeyde belirirdi. Yeter ki bıkmadan usanmadan gerekli emek
verilmeye devam edilsin.
Hayat
da ve onun varlık sebebi sevgi de böyle bir şey değil mi? Sebat ederek
verdiğiniz emeğin karşılığını mutlaka alırsınız. En azından buna
inanırsınız “Allah hiçbir emeği karşılıksız bırakmaz” diyerek...
Mücadelenizin karşılığı mutlaka çıkar bir yerlerden... En ummadığınız
zamanda ve çoğu zaman gücünüzün tükenme noktasında ortaya çıkan bu
karşılık, sizi kanatsız uçuruverir.
“Boş oturmaktansa bedava çalışmak iyidir” derdi bir tanıdığım... Ben bunu kendi hayatımdan da biliyorum. Üniversiteden (Uludağ Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı Bölümü-1995)
mezun olduktan sonra iki buçuk yıl iş bulamadım ama bu süreçte kendi
kendime öğrendiğim çeşitli programlama dilleri, işe girdikten sonra
fevkalade işime yaramıştı.
Sevgide
de aynı şeyler geçerlidir. Sabırla işlenmiş sevgi sopasıyla ilişkinizi
döversiniz gönül yayığınızda... Bu işin sonu yoktur, ortaya çıkan
muhabbet öyle tılsımlı bir şeydir ki, onu çoğaltmak için sonsuza kadar
bunu yapmak gelir içinizden... Her doğan gün farklı ve keyifli bir
ritmin tınısını müjdeler. Bir zaman sonra ortaya çıkan muhabbet kadar
ona ulaşmak ya da onu çoğaltmak için yaşadığınız süreç de size ayrı bir
zevk vermeye başlar.
Acele
etmek söz konusu değildir çünkü makul bir zaman diliminde olması
gereken yere gelemezseniz zaten o ilişkiden bir muhabbetin çıkma
ihtimali yoktur. Sevgi kırılır, gönül yıpranır, ilişki bayatlar ve o
andan itibaren her şey bitmiştir zaten... O andan sonra ilişkiyi sonsuza
dökmekten gayrı çareniz yoktur. İsteseniz de istemeseniz de...
Bir
de kararında dövülmelidir yayık, şiddet ve ritim çok önemlidir, yoksa
elde ettiğiniz şey muhabbet değil, pişmanlık, ayrılık ve sevgisizlikten
oluşan bir yalnızlık bulamacı olur ki, bunu kimsenin yiyip
hazmedebileceğini sanmıyorum.
Şimdi şöyle üzerine mis gibi tereyağ sürülmüş bir dilim taze ekmek ne güzel olurdu değil mi? Karnım acıktı doğrusu, ya sizin?
Alper Şirvan
28 Mayıs 2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder