Odamda
bulunan kitaplığın üzerinde ağaçtan oyularak yapılmış bir büst
bulunuyor. Daha doğrusu, ben kendimi bildim bileli evde bulunan ve
çocukluğumda epey bir zaman neden bizim evde bulunduğuna bir anlam
veremediğim bu büstün şu an bulunduğu yer, benim odam...
Yıllar evvel bu büstün hikâyesini sorduğumda babam, “ha o mu?” dedi, “o, Hüseyin Salih´in hatırası...”
Ve anlatmaya başladı:
«
1968
yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim bölümünde öğrenime başladığımda
Anadolu’nun her tarafından gelmiş, gece gündüz beraber olduğumuz
arkadaşlar arasında sınırlarımız dışından, Batı Trakya ve her bölümde
birer ikişer olmak üzere Kıbrıs’tan gelen öğrenciler de vardı. Ben de
Yugoslavya doğumlu olduğum için dışarıdan gelen insanlara karşı daima
ilgi duymuşumdur. Bizim bölümde de iki Kıbrıslı öğrenci vardı; biri
Fatma adında bir kız, biri de Hüseyin Salih Bora; adaşım...
Hemen
hepsi iyi insanlardı Kıbrıslı arkadaşların... Birçoğu ile iyi
ilişkilerimiz oldu ama Hüseyin Salih, birçoğundan farklı bir yapıya
sahipti. Millî ve manevî değerlere bağlı, duygu ve bilgi olarak bu
konuda “dolu” bir insandı. Süleyman Çelebi’nin Mevlidinden bölümleri
ezbere bilirdi. Bayrak, vatan-millet kavramlarına yürekten bağlı bir
insandı. Türk Dünyası ile yakından ilgilenir, dünyanın her tarafında
bulunan Türkler hakkında bilgi edinmeye çalışırdı. Ben de millî
sınırlarımız dışında kalmış eski topraklarımızda doğduğum için
konuştukça birbirimizi sevmiştik. Gazi Eğitimin tarihi binasında geceler
boyu oturur, sohbetler ederdik. Ben ona memleketimden hadiseler
anlatır, o da bana Kıbrıs’ta yaşadıklarını naklederdi. Aramızda çok
güzel bir gönül bağı meydana gelmişti. Arada bir “napan be?” diyerek Kıbrıs ağzıyla hatır sorması hâlâ kulaklarımda çınlar.
Son
sınıfta ağaç atölyesinde aynı gruba düşmüştük, ağacı ikimiz de çok
seviyorduk. Marangozluk benim baba mesleği olduğundan makineleri çok
rahat kullanabildiğimi gören hocamız Veysel Bey, kendisi olmadığı
zamanlarda da makineleri kullanmama izin verirdi. Standart işlerde çok
iyi yardımlaşırdık Hüseyin Salih’le... Son olarak yaptığımız serbest
işte bir gürgen kütüğünü yontarak işte o kadın büstünü yaptı. Hem
götürmesi zor olduğundan, hem de bana bir hatıra bırakma düşüncesinden o
büstü bana bıraktı. 1971’den beri saklıyorum. Ben de ona yanlış
hatırlamıyorsam gravür baskılarımdan vermiştim.
Yıllar
sonra 1982’de Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesinde görev
yaparken İngilizce bölümüne kayıt yaptıran Kıbrıslı bir öğrenciye
rastladım. Oradan buradan konuştuktan sonra Hüseyin Salih’i sordum;
tanıdı:
“-İkinci çıkartmada öldü...” dedi.
Bu “öldü”
lafı üzerine orada bulunanlar birden bakışlarını öğrenciye çevirdiler.
Bunun üzerine düzeltme ihtiyacı hissedip biraz da utanarak:
”-Şey, yani, şehit oldu.” dedi.»
Bizim
evde ne zaman Kıbrıs konu edilse Hüseyin Salih yâd edilir. Hatıralar
canlanır ve Hüseyin Salih’in şahsında Kıbrıs için, Kıbrıs’ın
bağımsızlığı için gözlerini kırpmadan kendilerini fedâ eden insanların
şehit olanlarına fatiha, gazilerine ve bu davaya ömürlerini vermişlerine
ise selam gönderilir şükranla...
Son
dönemde olup bitenleri gözledikçe aklıma hep Çanakkale gelir. Biz nasıl
kurulan yepyeni cumhuriyetin her açıdan kalkınmasını sağlayacak koskoca
bir nesli Çanakkale’de kaybetmişsek, Kıbrıs ta “hakikî aydınlarının”
birçoğunu kaybetmiş gibi gelir bana ve bu büste her bakışımda biraz daha
mahzun ve biraz daha ağlamaklı baktığını hissederim. Bu büst ve
hatırası, her geçen gün biraz daha içimi acıtırken dile getirmekten
korksam da “Şimdi Kıbrıs... Ya sonra sıra nerde?” diye sormadan edemiyorum.
Ey Mithat Cemal, ey şâir; hani:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” ‘dı???
15 Ocak 2003
Bursa / Kaplıkaya
Bursa / Kaplıkaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder