Prof.Dr. Selahaddin İçli "Saygı ve Rahmetle Anıyoruz" |
Bursa Belediye
Konservatuarının periyodik konserlerinde her ay bir misafir bestekâr ve ses
sanatkârı olur; konserde ilk bölümde
koro, bestekârın bestelerini icra eder, ikinci bölümde ise konuk icracı sahne
alırdı.
O ayki bestekârın
Selahattin İçli, ses sanatkârının ise Esma Başbuğ olduğunu öğrendiğimde nasıl
sevinmiştim; bilemezsiniz. Biri besteleriyle, diğeri sesi ile ilk gençlik
yıllarımın bu iki “gönül kahramanını” bir arada görüp dinlemenin heyecanı ile
yanıyordum.
Konserin ilk bölümünün
ardından ürkek adımlarla babam ve ben, Selahaddin Bey'in yanına yaklaştık.
Benimle o kendine has “İstanbul beyefendisi” üslubuyla sanki yıllardır tanıdığı
bir sanatsever dostunu görmüş gibi ilgilenmişti. Hatta benim onun bu üslubunun verdiği
rahatlıkla “Efendim ben Esma hanımla da tanışmayı arzu ediyorum, yıllardır
radyodan onun kayıtlarını biriktiriyorum.” şeklindeki ifademin ardından adeta
kırk yıllık arkadaşı ile konuşurcasına bana “çok iyi okuyor değil mi ama
Alper…” deyişi hâlâ kulaklarımdandır.
Büyük bestekâr, büyük bir
tevazu ile bu genç ve heyecanlı hayranına “hayır” dememiş, sohbetimizin
sonunda, “Konser bitince bekle! Sana onu getireceğim!” demiş ve konser sonunda
Esma hanımla beni tanıştırmıştı.
Selahaddin İçli hakkında
çok şey söylenebilir ama o benim için, ilk gençlik yıllarımda kalbime o “zeytin
gözlüden” haberler getiren bir gönül adamıydı. Kâh “Ver kendini bir gün deli
bir rüzgâra çık gel/ Mani olacak her şeyi yık, her şeyi yık gel!” diye coşkun
bir sevdayla onu çağırıyor, kâh “Çek bir İstanbullu nefes,/ Dolsun sana rüya…/
Çek bir İstanbullu nefes,/ Sarsın seni sevda…” diyerek her bahar yüreğimi aşkla
dolduruyordu. Ne var ki, meylettiğim o zeytin gözlü hiç gelmedi, çünkü “ayrılık
vardı çıkan falda”…
“Gül açılsın dudağında
gülüver!/ Bana n`olur açılan her gülü ver!” dedik hep sevdiğimize biz, onun
yüreğinden geçen nağmelerle… “Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelip
gönlümüzün kıyısına vursa da”, direndik daima “sonbahar vurgunlarına…”
Selahaddin İçli, geride
bıraktığı sayısız beste ve yüreğimize vurduğu sevgi mührüyle bir “sonbahar vurgunu”
ile aramızdan ayrıldı. Allah rahmet
eylesin!
Onun vefatının ardından,
şahsında hayat bulan o nazik ve beyefendi üslubu yeni yetişen gençlere her
fırsatta, her vesile ile ve birbirinden kıymetli o enfes eserleri ile
anlatmalıyız diye düşünüyorum.
“Bir sabah bakacaksın ki,
bir tanem ben yokum;/ Dünyayı sana bırakıyorum, bir tanem!” demişti ya… Tıpkı
dediği gibi bir sabah uyandık ve o yoktu ama biz “şarkılarından söz aldık”
onun:
“Hatırlatacaklar!”
Hem onu, hem de o benzersiz
üslubunu…
Alper ŞİRVAN
18-Ekim-2006
Enis Fosforoğlu'nun sesinden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder