Her şey çalıştığı iş yerinde kolinin üzerinde okuyamadığı birkaç kelimeyle başlamıştı.
İnsanın
sahip olduğu bir yetiyi kaybetmeyi bırak, kaybetme kaygısı bile fazlasıyla
üşütürdü ruhunu. Aslında basit bir göz kusuru da olabilirdi yaşadığı ama… Yine
de ve nedense garip bir ürperti gezinmişti içinde. Ailesine, bilhassa en büyük
destekçisi olan babasına söyledi hemen eve gider gitmez.
Babasıyla
beraber gittikleri doktor onu üniversite hastanesine yönlendirdiğinde daha 16
yaşında gencecik bir kızdı. Doktorun tedirginliği ve çaresizliği kaygısını
arttırsa da metanetini korumaya çalışıyordu babasının yanında. Ta ki özel
muayenehaneden çıktıklarında babası kendisini koltuğunun altına alana kadar…
Gözleri yaşardı ama ağlamadı. Öylece yürüdüler otomobillerine kadar. Yıllardır “dikkatsizlikten” sandığı şeyin gözlerinden kaynaklandığını nereden bilebilirdi? Doktorun bahsettiği “pitozis” de ne ola ki diye arabaya oturur oturmaz cep telefonundan girdiği internete baktı.