6 Şubat 2007 Salı

Alper Şirvan Tercümesiyle "Evanescence - My Immortal"

Sonsuzluğum 

Çocukça korkularım tarafından,
Yoruldum sürekli bastırılmış olmaktan
Ve sen yine de gitmek zorundaysan
Dilerim ki, varlığının burada olmasını sağlayan
Her şeyle beraber git buralardan
Varlığın beni yalnız bırakmıyor inan!

12 Ekim 2005 Çarşamba

An Geldi ve Attila İlhan Öldü... Ardında da An...

Attilâ İlhan`ı kaybettik… Tıpkı  “An Gelir” adlı şiirinde dediği gibi…
«
 görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür
»

12 Mayıs 2004 Çarşamba

Tereyağ ve Muhabbet

Çocukluğumun önemli bir kısmı babaanne ve dedemin yanında geçti. Genel “çocuk” tavrının aksine sütü çok severdim. İki ineğimiz vardı. Babaannem onları sağar, sağdığı sütleri satar ama mutlaka bana her gün tazesinden ayırmayı ihmal etmezdi.

Yayıktan tere yağ çıkarma işlemi bana çok büyülü bir şeymiş gibi gelirdi o zamanlar... Sabırla işlenmiş emek ürününü er geç verir, bir tere yağ topağı yüzeyde belirirdi. Yeter ki bıkmadan usanmadan gerekli emek verilmeye devam edilsin.

28 Nisan 2004 Çarşamba

"Beraber" (Öykü)

        Yalnızlığı ile baş başaydı yine… Hiç istemese de geçmişle olan irtibatını –en azından- belli bir seviyeye indirememişti.
     “Bugün” ve “yarının” bittiği yerde “dünün” başladığını fark edeli çok olmuştu. Hatta bu gerçeği fark ettiğinde anlamıştı ki, hayat yaşanmışlar toplamından ibaretti. Yaşamak da sadece nefes alıyor olmak değil, son nefeste “yaşadım ve gidiyorum” diyebilmekti.

13 Nisan 2004 Salı

Bir Engelli Olarak Sevmek/Bir Engelliyi Sevmek

Sevginin kutsallığına dair o bildik, basmakalıp şeylerden bahsetmeyeceğim, başlığa bakıp aldanmayın.
Sevmek, öznesi “vermek” olan ve insanoğlu var olduğundan bu yana söylene söylene bitirilememiş gayet uzun bir duygu cümlesi... İşin özünde “vermek” olunca insan gibi bir varlık için iş çetrefilleştiğinden dolayı, bir sevgiyi sürdürmenin ne kadar “özverili” bir durum olduğunu çok defa duymuşsunuzdur. Zor olan, emek isteyen her şeyde mutlaka tadılası bir şeyler vardır ve insanoğlu;
“sevmekten kim usanır?
sevmeye doyum olmaz;
hangi gönül uslanır,
sevenle oyun olmaz.”
gibi şarkılarda, şiirlerde bunu defalarca ifade etmiştir.

15 Ocak 2003 Çarşamba

Ağaçtan Bir Büst ve Bir Adam: Hüseyin Salih Bora

Odamda bulunan kitaplığın üzerinde ağaçtan oyularak yapılmış bir büst bulunuyor. Daha doğrusu, ben kendimi bildim bileli evde bulunan ve çocukluğumda epey bir zaman neden bizim evde bulunduğuna bir anlam veremediğim bu büstün şu an bulunduğu yer, benim odam...
Yıllar evvel bu büstün hikâyesini sorduğumda babam, “ha o mu?” dedi, “o, Hüseyin Salih´in hatırası...”
Ve anlatmaya başladı:

9 Nisan 1999 Cuma

Hafız'ın Dünyası




   
      Hafız, çalıştığım yıllarda huzurevinde kalan 65 yaşında bir insandı. İnsan gerçeğinin yüreklerde saklı olduğunun sembolüydü o...
Onu ilk defa görenler, bizi insanlığımızdan uzaklaştıran en kötü duyuşlardan biri olan katı bir ‘önyargı’ ile ‘zekâ özürlü bir yaşlı’ deseler de ona ‘acıma’ duyguları ile yaklaşsalar da O, kartvizitleri kalabalık ama yürekleri bomboş ve beyinleri ile yürekleri arasında en ufak bir ilişki bulunmayan ‘zavallı’lar arasında adeta bir insanlık abidesi gibiydi.
         Huzurevine gelen her yabancıdan ‘para ver, para ver!’ diyerek para isterdi kendine has üslubuyla... Her ne durumda olursa olsun duyardı gelen arabanın sesini... Duyar ve hemen vaziyet alırdı: ‘para ver, para ver!’